…Elmdə Xudu Məmmədovun hər gün doğum günüdür! “Türkiyədən “Təzadlar”a göndərilən bu yazlnı orijinaldan olduğu kimi təqdim edirik:
…Hudu Memmedov’un bir bayatısı üzerine “Dünyadan umma şәkәr, Ömrümüzә turp әkәr. Dәrdimiz yetim qalsa, Bizdәn sonra kim çәkәr?!”.
Değerli ve duyarlı dostum, Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Naib Elekberov rahmetli Hudu Memmedov’un bu dörtlüğünü facebook sayfasında paylaşmış, değerli Hocamız Prof. Dr. Kâmil Veli Nerimanoğlu’dan ve benden onu yorumlamamızı istemişti. …
Değerli ve duyarlı dostum, Uşak Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Naib Elekberov rahmetli Hudu Memmedov’un bu dörtlüğünü facebook sayfasında paylaşmış, değerli Hocamız Prof. Dr. Kâmil Veli Nerimanoğlu’dan ve benden onu yorumlamamızı istemişti. …
Türkolojinin Aksakallarından olan Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun Hocam ile birlikte rahmetli Kâmil Müellim hakkında kaleme aldığımız yazının adı şöyleydi: “Söz Adamı + Söz Alimi = Kâmil Veli Nerimanoğlu” (Prof. Dr. Kâmil Veli Nerimanoğlu’nun Türk Halk Bilimi – Türk Dili ve Poetikası – Türk Fikir Hayatı – Makale ve Denemeler kitabının önsözü). Akçağ Yay. 1022, Türk Halk Edebiyatı: 58, s. 9-13, Ankara, 2011. Aslına bakılırsa Naib dostumuz bu dörtlüğün yorumunu “söz adamı + söz alimi” Hocamızdan – İstanbul Aydın Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kâmil Veli Nerimanoğlu’dan istediği için bize söz düşmezdi… Zira rahmetli Kâmil Hocam hem onlarca kitabın, yüzlerce makalenin müellifi, hem bu alanın en yetkin (otorite) isimlerinden biri, hem de rahmetli Hudu Müellimi şahsen tanıyan (Hudu Müellimin de şahsen tanıyıp sevdiği) bir aydındı. Biz rahmetli Hudu Memmedov’u hayatta görmesek de onu rahmetli Ebülfez Elçibey’den, rahmetli Cengiz Aytmatov’dan, rahmetli Bahtiyar Vahabzade’den, rahmetli Cevat Heyet’ten, rahmetli Nureddin Rzayev’den, rahmetli Şahmar Ekberzade’den, rahmetli Kâmil Müellimden dinleyerek sevdik, seviyoruz ve seveceğiz… Yıllar önce Fexri Xiyaban’da Hudu Müellimin mezarını da ziyaret ettik …
XXX
Mekânı cennet, ruhu şad olsun… “Hudu – Sırr-ı Hüda” benzetmesini kimin yaptığını unutsam da Prof. Dr. Hudu Memmedov’un (14.12.1927 – 15.10.1988) Naxışların Yaddaşı kitabını büyük ilgiyle okuduğumu iyi hatırlıyorum. Her sözü hikmet (örneğin, çalışkan öğrencilerine şöyle demiş: “Derslerini kötü okuyan arkadaşlarınıza da iyi bir şeyler öğretin – çünkü yarın sizi onlar yönetecekler.”; pafoslu vatanseverlik konulu şiirler yazan şairlere, yazarlara ve genel olarak anne-babalara şöyle dermiş: “Çocuklara vatanı sevme dersi vermeyin, buna gerek yoktur. Siz onlara vatanı tanıtın, tanıyınca kendileri zaten seveceklerdir.”); her tepkisi bilgelik (Gedebey’deki “kuzu büyüyünce koyun olacak, bırak koyun olmadan kessinler” hikâyesi; “Hiç kimse, duymak istemeyen kişi kadar sağır olamaz” sözü; “Tabiatın öğrenilmesinde sanat – strateji, bilim ise taktiktir” şeklindeki kavram tanımlaması); her hareketi örnek aydın davranışı ve birer hayat dersi olan Xudu Bey, aynı zamanda yaşayan bir efsane olmuştur. Hudu Müellim hakkındaki gerçek efsanelerden birini naklederek dörtlüğün yorumuna geçeceğim. Dünya Kristollografi biliminin en büyük uzmanlarından ve SSCB’de bu bilimin kurucularından olan Profesör Hudu Memmedov (Xudu Müellim bu ada 1960’da Azerbaycan Türkçesinde yazdığı Kalsium Silikatları və Hidrosilikatların Kristallokimyası adlı monografisi ile layık görülmüştü) bir gün eski bir halının nakışlarını (desenlerini) incelerken ağlamaya başlamış. Dostları onun neden ağladığını sorunca ağlamasının nedenini yaklaşık olarak şöyle anlatmış: “İşte bu halıyı dokuyan güzel – uzun boylu, mavi gözlü, sarışın bir Türk kızı olmuş. Nişanlı imiş – nişanlısı da savaşta. Kız, nişanlısına olan sevgisini ilme-ilme halıya örmüş. Ona hasret kaldığı günleri, haftaları, ayları, yılları nakışların yaddaşına işleyerek anlatmış. Ne yazık ki bu güzel kız arzusuna kavuşamamış, çok sevdiği nişanlısı ile evlenememiş çünkü müstakbel kocası vatanını düşmanlardan korurken şehit olmuş…. Mavi gözlü Türk kızı da bir daha aile kurmamış…” Hudu Memmedov xalçalarımızı (halılarımızı) “geçmişten geleceğe gönderilen okunmamış (deşifre edilememiş) mektuplar” adlandırıyormuş… Kimya profesörü Hudu Memmedovun edebiyat bilgisi de çok engin olmuş. O, Azerbaycan bayatılarının (manilerinin) hayranı imiş. Rahmetli Ebülfez Elçibey de “Dedem, gözün aydın!” şiirini; rahmetli Memmed Araz “Sen kime gereksen, men kime gerek?!” şiirini Hudu Müellime yazmış… Kendisini şahsen tanıyıp da hakkında konuşan her kes Hudu Müellim için DAHİ sıfatı kullanmaktadır… Hudu Memmedov şehid alimimizdir – 15 Ekim 1988’de Bakü’de, Üzeyir Bey Hacıbeyli’nin ev-müzesinde yapılan ve Azerbaycan’a milli bağımsızlığını yeniden kazandıracak olan Azerbaycan Halk Cephesi tesis toplantısında kalp krizi geçirerek hayata veda etmiştir. Mezarı Bakü’de – İkinci Fahri Hiyaban’dadır. Dörtlüğün yorumu üzerine Her dizesi 7 heceden oluşan bu şiir bayatı (mani) kalıbında kaleme alınmıştır. Mehmet Emin Resulzade’nin de övgüyle söz ettiği milli istiklal şairimiz ve Ord. Prof. Dr. Fuat Köprülü’nün yanında çalışan değerli edebiyat araştırmacısı Emin Abid Gültekin bir makalesinde bayatıyı şiir kavramı değil, musiki kavramı olarak kabul etmektedir (merak edenlere ‘Azerbaycan Göç Bayatıları’ – Halk Kültüründe Göç Uluslararası Sempozyumu, Balıkesir Üniversitesi ve Motif Vakfı, 28-30 Mayıs 2010, Bildiri Kitabı, İstanbul, 2012, ss. 671-693-de yayımlanan çalışmamızı gönderebilirim). Burada söz konusu kavramların bilimsel kaynaklara dayanan açıklamaları vardır. Profesör Mir Celal, bayatıya “idrakin kıvılcımı” der… Çoğumuz diller ezberi olan bu bayatının Hudu Memmedov tarafından yazıldığını bilmeyiz: Bu qala – bizim qala (Bu kale – bizim kaledir) Qaldıqca bizim qala. (Her zaman da bizim kalemiz olsun) Qurmadım özüm qalam, (Kendim kalayım diye kurmadım) Qurdum ki izim qala… (Tarihte izim kalsın diye bu kaleyi kurdum yaptım)…
Hudu Müellimin Naib Bey tarafından gönderilen dörtlüğü ise her şeyden önce hayatın acı gerçekleriyle dolu didaktik bir bayatıdır. Bu bayatının genişletilmiş şekli, Hudu Memmedovun yakın dostu Bahtiyar Vahabzadenin birkaç şiiridir. Bahtiyar Müellimin “Dünyanın”, “Derdimiz” ve diğer şiirleri bu bayatıdan mülhem (ilham alınarak) yazılmıştır. Naib dostumuzun gönderdiği bayatıyı yüzeysel olarak şöyle yorumladık: Dünyadan umma şәkәr, Ömrümüzә turp әkәr. Dәrdimiz yetim qalsa, Bizdәn sonra kim çәkәr?!
1. Dünyadan umma şәkәr: “Dünyadan şeker ummak”, her şeyden önce “hak etmeden ödül beklemek” şeklinde de ifade edebileceğimiz bir ahlak sorunudur. Çünkü sadece ödüllendirilmek, mutlu olmak için dünyaya geldiğini düşünenler, ne yapıp yapıp zorla da olsa mutlu olmak isteyen kişiler, aslında ahlaksız insanlardır. Çevremiz böyle ahlaksızlarla doludur. Özellikle kapitalizmin vahşice yaşandığı Müslüman ülkelerde – aynı zamanda bizim ülkemizde –Müslüman olmamıza, Kur’an’daki ‘İsraf – haramdır!’ hükmüne rağmen korkunç bir kibir ve israf bulunmaktadır. Bazı ülkelerde ilgili memleketin %90 serveti %5 gibi “mutlu azınlıklar”ın elinde toplanmıştır. Dünyadaki sosyal felaketlerin sebebi de alnı terlemeden servetine servet katan bu ahlaksızların, haramzadelerin doyumsuzluğudur…
Gaspıralı İsmail Bey ‘Avrupa Medeniyetine Bir Nazar-ı Muvazene’ adlı eserinde bu adaletsizliği “Hakkaniyet” kavramıyla açıklamaktadır… (bu küçük fakat son derece önemli eseri okumanızı öneriyorum) Hudu Memmedov medeni bir şekilde diyor ki, “Ey insanoğlu – dünyadan bir beklentin olmasın. Eğer hak etmiyorsan, dünyaya yük olarak yaşıyorsan beklentin hiç olmasın! Beklentin vardırsa ahlakın yoktur!..
2. Ömrümüzә turp әkәr: “Senin şeker beklediğin dünya” sadece senin ömrüne değil, nefsine yenik düşüp “hak etmeden ödüllendirilmek” beklentinden dolayı hepimizin ömrüne “turp eker”, hepimizi perişan eder. Buradaki “eker” fiilinin (yükleminin) geniş zamanda kullanılması, “hep böyle olmuştur, böyledir, böyle olacaktır” anlamına gelir. Hudu Müellim burada “birimizin yanlışı sadece tek kişiyi değil, hepimizi yakar” demek istemiş, her kesi nefsiyle mücadeleye çağırmıştır. Hiçkimse küs olduğu kapı komşusunun evinde yangın olmasını istemez zira yangın onun da evine sıçrayacaktır. Bu iki mısrayı “ictimai hoşbehtlik (toplumsal mutluluk) yok ise ferdi hoşbehtlik (kişisel mutluluk) da yoktur” şeklinde de yorumlayabiliriz. ‘Dünyadan şeker umanlar’ ise daha çok suçludurlar çünkü içine “turp ekilip” perişan olan ömürler daha çok nefsine köle olanların, ‘dünyadan şeker bekleyenler’in günahlarının kurbanıdır.
3. Dәrdimiz yetim qalsa, “Derdin yetim kalması” soyutun somutlaştırılması, derde bir yavru sevgisiyle yaklaşılması girişimidir. Dert ilahidir, kutsaldır, kişiye özeldir, özellikle insanı daha çok insanlaştıran, onu olgunlaştıran, kâmilleştiren bir enerji kaynağıdır. Edebiyatımızda derdin en büyük şairleri ‘… Bu iniltim Hak’tan geldi… Derdim vardır inilerim’ diyen Yunus Emre; ‘Baña ağlañ baña kim kimsene yoktur ölücek… Bir avuç toprak atar bâd-ı sabadan gayrı’ diyen Necati Bey ve ‘Felekler yandı ahımdan, muradım şemi yanmaz mı?!’ diyen Fuzuli’dir. Böyle bir İlahî Derdi ‘yetim bırakmak’ ise arsızların işidir. Yükü omuzlamayıp kardeşine “ötürenler”in art niyetli kurnazlığıdır.
Hudu Memmedov bir başka bayatısında da yine millete ve dünyaya yük olmaktansa ölmeyi arzulamakta, böyle bir durumda ölümden medet ummaktadır:
Hudu Memmedov bir başka bayatısında da yine millete ve dünyaya yük olmaktansa ölmeyi arzulamakta, böyle bir durumda ölümden medet ummaktadır:
Əlim köməyim olsun,
Elim köməyim olsun.
Elimə yük olarsam
Ölüm köməyim olsun.
Böyle bir yaklaşım ise ahlaklı bir vatanseverin, serdengeçti bir yurseverin yapabileceği iştir.
4. Bizdәn sonra kim çәkәr?! Emel dostu Hudu Memmedov’un defin töreni zamanı onun mezarı başında hüngür-hüngür ağlayan Bahtiyar Vahabzade’nin “Men derdden qaçanda derd yalnız qalır… Bu da menim üçün teze derd olur” mısraları “Bizdәn sonra kim çәkәr?!”in bir başka versiyonudur. Retorik soru (cevabı, içinde olan soru) veya istifham edebi sanatıyla ifade edilen son mısra diğer mısralarla sağlam bir ilişki içindedir. Genel olarak bu bayatıda mısralar arasındaki sağlam yapı ve mantık ilişkisi hayret verici derecede güçlüdür. Zaman ve zemine bakmaksızın geçerliliğini koruyan mesajların daha iyi anlaşılması için şöyle bir rekonstruksiyon yapabiliriz: “[Ey insanoğlu!..] Dünyadan beklentin olmasın; olursa ömrünü perişan eder (ömür tarlana turp eker). Ömrün perişan olursa ölürsün. Ölürsen derdin (yavrun) yetim kalır. Yavrun yetim kalırsa, nasıl büyür? Onu kim büyütür?!” Ramiz Rövşen’in “Dünya qefil işıqlansa” şiiri de aynı mantıkla bitmektedir: “… Bu dünyada bes kim qalar, Kim böyüder uşaqları?! … Ne yaxşı ki bu dünyamız Yavaş-yavaş işıqlanır…” “Yetim [kalmış] yavrumuzu kim büyütür?!” derdi (stresi, kaygısı, endişesi), “dünyadan şeker ummaktan” bin kat daha ağır, daha ezici ve yıpratıcıdır. En iyisi tabiata hükmetmeğe kalkmamak, onun kurallarına uymaktır. Çünkü cemiyet de tabiatın bir parçasıdır. Dahi yazarımız Cengiz Aytmatov “Gün Uzar Yüzyıl Olur” romanını bu mantık üzerine kurgulamıştır. İddiayla söyleyebiliriz ki, Cengiz Aytmatov’un bu mantığını da pekiştiren Hudu Memmedov olmuştur. Nitekim Aytmatov bir mektubunda şöyle yazmaktadır: “İlim ile sanatın olağanüstü uğurlarını keşf eden, zekâsı ile ‘cansız tabiat’ terim ve kavramını bilim tarihinden silen Hudu Memmedov’un şahsiyetine de, karakterine de, sadeliğine (alçakgönüllülüğüne) de hayran oldum. Ben Türk dünyasında Hudu Memmedov gibi bir aydının varlığıyla onur duyuyorum.
4. Bizdәn sonra kim çәkәr?! Emel dostu Hudu Memmedov’un defin töreni zamanı onun mezarı başında hüngür-hüngür ağlayan Bahtiyar Vahabzade’nin “Men derdden qaçanda derd yalnız qalır… Bu da menim üçün teze derd olur” mısraları “Bizdәn sonra kim çәkәr?!”in bir başka versiyonudur. Retorik soru (cevabı, içinde olan soru) veya istifham edebi sanatıyla ifade edilen son mısra diğer mısralarla sağlam bir ilişki içindedir. Genel olarak bu bayatıda mısralar arasındaki sağlam yapı ve mantık ilişkisi hayret verici derecede güçlüdür. Zaman ve zemine bakmaksızın geçerliliğini koruyan mesajların daha iyi anlaşılması için şöyle bir rekonstruksiyon yapabiliriz: “[Ey insanoğlu!..] Dünyadan beklentin olmasın; olursa ömrünü perişan eder (ömür tarlana turp eker). Ömrün perişan olursa ölürsün. Ölürsen derdin (yavrun) yetim kalır. Yavrun yetim kalırsa, nasıl büyür? Onu kim büyütür?!” Ramiz Rövşen’in “Dünya qefil işıqlansa” şiiri de aynı mantıkla bitmektedir: “… Bu dünyada bes kim qalar, Kim böyüder uşaqları?! … Ne yaxşı ki bu dünyamız Yavaş-yavaş işıqlanır…” “Yetim [kalmış] yavrumuzu kim büyütür?!” derdi (stresi, kaygısı, endişesi), “dünyadan şeker ummaktan” bin kat daha ağır, daha ezici ve yıpratıcıdır. En iyisi tabiata hükmetmeğe kalkmamak, onun kurallarına uymaktır. Çünkü cemiyet de tabiatın bir parçasıdır. Dahi yazarımız Cengiz Aytmatov “Gün Uzar Yüzyıl Olur” romanını bu mantık üzerine kurgulamıştır. İddiayla söyleyebiliriz ki, Cengiz Aytmatov’un bu mantığını da pekiştiren Hudu Memmedov olmuştur. Nitekim Aytmatov bir mektubunda şöyle yazmaktadır: “İlim ile sanatın olağanüstü uğurlarını keşf eden, zekâsı ile ‘cansız tabiat’ terim ve kavramını bilim tarihinden silen Hudu Memmedov’un şahsiyetine de, karakterine de, sadeliğine (alçakgönüllülüğüne) de hayran oldum. Ben Türk dünyasında Hudu Memmedov gibi bir aydının varlığıyla onur duyuyorum.
Benim aziz Hudu Muallimim! Siz benden sadece yaşça büyük değilsiniz, benden sadece 1 yıl 2 gün önce doğmadınız, bütün parametrelerde benden kat kat büyüksünüz!” Düşünce dünyamızı aydınlatan, yüzlerce şiire, hikâyeye, poveste, romana ilham kaynağı olan Hudu Memmedov zekâsı dün ve bugün olduğu gibi yarın da yolumuza ışık tutacaktır…
Nazim MURADOV
(KIBRIS)